Bir tarafta KOBİ’lere ürün ve hizmet sunarken, diğer tarafta bireysel kullanıcılara da aynı ölçüde önem gösteriyoruz. İki taraf için de ortak nokta; hızlı, kolay ve güvenli olmanın yanı sıra, birden fazla ihtiyacın tek bir noktadan sağlanabiliyor olması. Bu motto elbette ki birçok fintech için de bir hedef. Ancak biz tüm bu bütünleşik yapıyı sunarken, insani dokunuşu da fazlasıyla katma hedefindeyiz.
Rubikpara Genel Müdürü İsmail Sevinç
- Sizi özellikle fintech alanına yönlendiren ilk kıvılcım neydi? Bu sektöre girme nedenlerinizi sıralar mısınız? Rubikpara’da görev alırken finans alanında çözümlemeyi ve/veya farklılaştırmayı hedeflediğiniz konular nelerdi?
Açıkçası bu benim için bir kıvılcımdan çok, bir sürecin sonucu oldu. Farklı şirketlerde, satışın hem öncesinde hem sonrasında birçok projede yer aldım. Bu projelerde ortak olan şey, belirli bir teknoloji üzerine inşa edilmiş iş modelleriydi. Teknoloji vardı, biz de onun etrafında satış yapıyor, sistem kuruyorduk.
Ticaretten gelen bir ailenin parçası olmak da hayatımda belirleyici oldu. Bir noktada beyaz yakayı çıkarıp sahaya çıkma cesareti geldi ve online kanallarda iş yapmayı bizzat tecrübe etme şansım oldu.
Satış, teknoloji, ticaret… Üçü de hayatımda vardı. Genetikten gelen reflekslerle birleşince, fintech’e yönelmek benim için oldukça doğal bir akışa dönüştü diyebilirim.
Sektörde birçok değerli markada çalıştım, yatırım süreçleri dâhil olmak üzere işin mutfağında olma fırsatım oldu. Rubikpara’da ise şimdiye kadar edindiğim tüm bu deneyimi, Fuzul Holding’in 40 yıla yakın kurumsal kültürüyle harmanlayarak ilerletiyoruz.
Fintech, her adımında bir çözüm barındırıyor ama bence asıl fark, bu çözümün ne kadar geliştirilebilir ve dönüştürülebilir olduğunda yatıyor. Bugün sunduğunuz herhangi bir ürün ya da hizmet, ancak geleceğe evrilebiliyorsa anlamlı hale geliyor. Bu yüzden Rubikpara’da bizi en çok farklılaştıran konunun teknolojiye bakış açımız olduğunu düşünüyorum.
Sadece bugünü değil, birkaç adım sonrasını da düşünen; sadece çalışan değil, gelişmeye açık yapılar kurmaya odaklanıyoruz.
Geldiğiniz noktada Rubikpara ile sektörde fark yarattığınızı düşündüğünüz özellikler neler
Rubikpara olarak, ödeme kuruluşu olmakla birlikte aynı zamanda e-para lisansına da sahibiz. Bir tarafta KOBİ’lere ürün ve hizmet sunarken, diğer tarafta bireysel kullanıcılara da aynı ölçüde önem gösteriyoruz. Ve iki taraf için de ortak nokta; hızlı, kolay ve güvenli olmanın yanı sıra, birden fazla ihtiyacın tek bir noktadan sağlanabiliyor olması. Bu motto elbette ki birçok fintech için de bir hedef. Ancak biz tüm bu bütünleşik yapıyı sunarken, insani dokunuşu da fazlasıyla katma hedefindeyiz.
Sanal POS, Fiziki POS, Soft POS ve diğer tüm başlıklarda, ilk temas anından itibaren KOBİ veya son kullanıcı her zaman güvenilir bir marka ile çalıştığını hissediyor olmalı. Dolayısıyla asıl amacımız, bir hedeften çok, bir yaklaşım inşa etmek. Özellikle son dönemlerde birçok marka ve üye iş yerinden, “Uzun zamandır istediğimiz bir geliştirme var, sizler bizim için panellerinizde şu geliştirmeyi yapabilir misiniz?” sorusu, bu yolda başarılı olduğumuzu gösteriyor.
Aynı zamanda şunu da unutmamak lazım: Biz, Fuzul Holding gibi güçlü bir grubun iştirakiyiz. Bu bizim için sadece kurumsal bir yapı anlamına gelmiyor. Holdingin güvencesiyle hareket ederken, girişimcilik refleksimizi de kaybetmeden büyümeye devam ediyoruz. Yani bir yandan güven ve sürdürülebilirlik sağlıyoruz, bir yandan da piyasaya hızlı adapte olan çevik bir yapı sunuyoruz.
Ve belki en önemlisi: Fintech gibi güvenin çok kritik olduğu bir sektörde biz sadece “güvenli” değil, aynı zamanda “güvenilir” olmayı hedefliyoruz. Son dönemde sektörün yaşadığı güven sorunlarını da göz önüne alırsak, Rubikpara’nın bu farkı daha da anlam kazanıyor.
- Finans alanında ‘geleneksel’ ile ‘yenilikçi’ kavramlarını nasıl barıştırıyorsunuz?
Bu aslında bizim en çok üzerine düşündüğümüz, hatta günün sonunda bizi biz yapan temel meselelerden biri. Bir yanda 33 yıllık geçmişiyle Fuzul Holding gibi köklü ve güvenilir bir kurum var. Diğer yanda ise onun içinden filizlenen, kendi yolunu çizen bir kurumiçifintech girişimi: Rubikpara.
İşte bu noktada tam anlamıyla bir denge sanatı başlıyor. Çünkü finans sektörü, güven üzerine kurulu. İnsanlar parasını, işlemini, bilgisini teslim ederken arkasında bir yapı görmek istiyor. Fuzul Holding bize bu güveni, bu kurumsal omurgayı sağlıyor. Finansal sürdürülebilirlik, sağlam bir organizasyon kültürü gibi birçok şeyi oradan alıyoruz.
Ama bununla birlikte şunu da çok iyi biliyoruz: Bugünün dünyasında sadece geçmişe yaslanarak ilerlemek mümkün değil. Yenilik olmadan, teknolojiye hızlı adapte olmadan, kullanıcıya dokunmadan geleceğe hazırlıklı olunmaz. İşte Rubikpara burada devreye giriyor. Holdingin içinde bir “kurumiçi girişim” olarak doğduk ama hiçbir zaman sadece içeriye bakarak büyümedik. Dışarıyı, pazarı, kullanıcıyı, sahayı hep yakından takip ettik.
Geleneksel olanın gücünü, yenilikçiliğin çevikliğiyle birleştirmeye çalışıyoruz. Yani bir yandan “regülasyonlara tam uyumlu” bir sistem kurarken, bir yandan “kullanıcı deneyimini merkeze alan” ürünler geliştiriyoruz. Bence işin sırrı da burada: Geçmişin güvenini geleceğin esnekliğiyle birleştirmek.
Biz bu dengeyi “ya o, ya bu” diye değil, “hem o, hem bu” diyerek kurduk.
Bu yüzden Rubikpara sadece bir fintech firması değil, aynı zamanda kurumsal yapıların da yenilikçi olabilirliğine bir örnek.
Bu ikisini bir arada tutabilmek bizim düşündüğümüzden de çok daha büyük bir sorumluluk olduğunu söyleyebilirim.
- Perspektif, sorumluluklar, kararlar, yönetim tarzı gibi konular açısından bir fintech şirketinin CEO’su olmak ile diğer sektörlerde CEO koltuğunda oturmak arasında sizce fark var mı? Varsa bunları nasıl özetlersiniz?
Kesinlikle fark var. Hatta bence bu fark, sadece sektörle ilgili değil; o sektörün hızında, hassasiyetinde ve sorumluluğunda gizli. Fintech dünyasında CEO olmak, bir bakıma her sabah yeniden pozisyon almak gibi. Çünkü hem teknolojinin hızıyla yarışıyorsunuz, hem de finansın doğası gereği yüksek düzeyde sorumluluk taşıyorsunuz.
Örneğin; bir üretim sektöründe CEO’nun odak noktası verimlilik olabilir, ya da bir perakende şirketinde müşteri sadakati. Ama fintech’te odak hep aynı anda birkaç yerde olmak zorunda: güven, regülasyon, kullanıcı deneyimi ve hız.
Verdiğimiz her karar, belki on binlerce insanın finansal sürecine doğrudan dokunuyor. Bu, başka hiçbir sektörde bu kadar yoğun ve gerçek zamanlı bir sorumluluk anlamına gelmeyebilir. Üstelik bu alan sürekli değişiyor. Mevzuatlar güncelleniyor, riskler çeşitleniyor, kullanıcı alışkanlıkları dönüşüyor. Siz hem bu dönüşümün içinde çevik kalmak, hem de bir sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak zorundasınız.
Ben bunu şöyle görüyorum: Fintech’te CEO olmak, direksiyonda olmak değil; aynı anda hem direksiyon, hem fren, hem gaz olmak. Hem öngörüyle hareket edeceksiniz, hem risk alacaksınız ama aynı zamanda da denetleneceksiniz. Rubikpara’da bu pozisyonu üstlenirken kendi yönetim tarzımı da bu gerçeklere göre yeniden tanımladım. Daha şeffaf, daha hızlı karar alabilen ama aynı zamanda regülasyonları birebir takip eden bir ekip kurduk. Ben yöneticiliği yalnızca yukarıdan aşağı bir sistem olarak değil, ekiple birlikte karar alan, birlikte gelişen bir yapı olarak görüyorum.
Özetle; fintech’te CEO olmak, sadece bir şirkete değil, bir ekosisteme liderlik etmek demek. Ve bu da sizi her gün yeniden güncel tutan, zihinsel olarak hep diri kalmanızı gerektiren bir yolculuk.
Şirketiniz ve kişisel yolculuğunuzda en önemli motivasyonunuz nedir?
Açık söylemek gerekirse benim en büyük motivasyonum, bir şeylerin gerçekten işe yaradığını görmek. Yani bir ürünü piyasaya çıkardığınızda, bir süreci kolaylaştırdığınızda ya da bir girişimci size “Siz olmasaydınız bu işi yapamazdım” dediğinde o cümle… İşte o an benim için her şeyin özeti.
Benim hikâyem aslında hep üretmeye, çözmeye ve anlamaya çalışmakla geçti. E-ticaretten fintech’e geçişimde de, Rubikpara’da üstlendiğim rolde de bu değişmedi. Sadece “yeni bir şey yapalım” değil, “bir sorunu herkes için çözelim ve buna ileride ihtiyaç olacak” fikri beni hep daha çok heyecanlandırdı. Kurum tarafında ise bence en büyük motivasyon, güven duygusunu bozmadan dönüşüm yaratmak.
Rubikpara bir yandan finansın köklü yapılarından biri olan Fuzul Holding çatısı altında büyüyor, diğer yandan kendi startup ruhunu koruyor. Bu dengeyi sürdürülebilir şekilde kurmak kolay değil ama çok değerli. Çünkü bu yapı sayesinde hem geleneksel kullanıcıya güven veriyoruz, hem de genç girişimciler için cesur çözümler üretebiliyoruz.
Kişisel olarak da şunu söyleyebilirim: Beni her sabah yeniden motive eden şey, birilerinin işini kolaylaştırma ihtimali. Bu bazen bir yazılımcı oluyor, bazen bir kasiyer, bazen bir girişimci. Ama ortak nokta şu: O insanların zamanını çalmamak, hayatını biraz olsun kolaylaştırmak, hız katmak.
Sonuçta hepimiz daha iyi bir şeyler üretmek istiyoruz. Benim işim; bu üretimin önündeki duvarları teknolojiyle ortadan kaldırmak.
Bence motivasyon dediğimiz şey de tam olarak burada başlıyor: Birinin “sayenizde oldu” demesiyle.
- İş yaşamınıza geri dönüp baktığınızda unutamadığınız ya da ‘Bir şansım daha olsaydı farklı yapardım” diye nitelendirdiğiniz bir anınız var mı?
Farklı şirketlerde farklı pozisyonlarda yaklaşık 20 yıldır sahada oldum. Farklı departmanlar ve farklı sektörlere, farklı ürün ve hizmetleri projelendirdim. Sahadaki deneyimin, meyvenin kabuğundaki vitamin gibi olduğunu gördüm. Olduğum görev itibariyle elbette eskisi kadar bunu yapamıyorum. Eğer bir şansım daha olsaydı, sanırım sahada çok daha fazla zaman geçirirdim. Bugün satış sonrası destek için bile, müşterinizin beklentilerini ancak yüz ifadesi ile anlayabiliyorsunuz.


