Yıllar önce “az adamla çok iş yapmanın yolunu bulmalıyız” dediğimde epey olumsuz yorumlar almıştım. Aslında, benim inancım, tek kişilik şirketlerden ziyade, daha az ama öz çekirdek ekiplerin, tamamen Yapay Zeka (AI) araçları destekli yapılarla önümüzdeki dönemde çok büyük işlere imza atacağı yönündedir. Zira girişimcilik zor zanaattır, tek başına ise çok daha zor bir zanaattır.
Teknoloji Girişimcisi Ahmet Bilgen
Kendinizden, yatırımcı ve girişimci kimliğinizle yaptığınız işlerden kısaca bahsedebilir misiniz?
Ben kendimi öncelikle bir teknoloji girişimcisi, ardından teknoloji odaklı bir yatırımcı olarak tanımlıyorum. Ama beni en iyi tarif eden şey, zamanını gençlere vakfeden, teknolojiye tutkuyla bağlı bir insan olmamdır. Bugüne kadar edindiğim tüm tecrübeyi, gençlerin özgüvenini artıracak şekilde paylaşmaya çalışmak benim için bir tercih değil, içten gelen bir sorumluluk oldu.
Girişimcilik ruhum küçük yaşlarda başladı. İlk bilgisayarım Commodore 64’ü alabilmek için çocuk yaşta para biriktirmiştim. O bilgisayar hâlâ ofisimde, çalışır vaziyette bir hatıra olarak duruyor. 1995 yılında doktora eğitimimi yarım bırakıp Kıbrıs’tan İstanbul’a taşındığımda, hem büyük bir belirsizliğe adım attım hem de yepyeni bir hayata. İlk iş görüşmelerimde yaşadığım kırgınlıklar, yıllar sonra aynı kurumda büyük bir projeyi hayata geçirmem ile daha da anlam kazandı. Bu süreç bana her başarının sabırla, ama aynı zamanda kendine inanarak geldiğini öğretti.
SAP’nin Türkiye’deki ilk dönemlerinde başlayan profesyonel kariyerim, kısa sürede danışmanlıktan ürüne geçiş vizyonuna dönüştü. Bu vizyonu gerçekleştirmek için dört dostumla birlikte FIT Consulting’i kurduk. Yıllar içinde bu yapı Foriba’ya dönüştü ve 20 yıllık girişimcilik serüvenim, 18.000’den fazla müşteriye (650 uluslararası firma, 1500 büyük ölçekli işletme ve 16.000’den fazla KOBİ’ye) ulaşan bir ürünler ailesi ile, başarılı bir exit sonucu ilk girişimcilik kitabının ilk bölümü tamamlandı.
Bugün, kurucusu olduğum Trendbox ve Caretta Robotics şirketlerini fiilen yönetiyor; aynı zamanda çok sayıda girişime melek yatırımcı olarak destek veriyorum. Gerçek sadakatin bir müşteriye ikinci kez ürün satabilmek olduğunu düşünen biri olarak, tecrübemi paylaşmaya, gençlerin cesaretini ve vizyonunu büyütmeye devam ediyorum.
Türkiye’de teknoloji yatırımı dendiğinde karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?
Türkiye’de teknoloji yatırımı ekosistemi, farklı katmanlardan oluşan dinamik bir yapı arz etmektedir. Bu katmanları genellikle üç ana kategoriye ayırarak incelemek mümkündür:
A. Popüler, ancak derin teknolojik yenilik taşımayan uygulamalar: Bu kategori, pazarın anlık ve popüler ihtiyaçlarına yönelik, hızlıca geliştirilebilen basit çözümleri kapsar. Örneğin, bir görseli PDF’e dönüştüren araçlar, temel müşteri kayıt uygulamaları veya 2D mobil oyunlar gibi düşük maliyetle ve kısa sürede piyasaya sürülen, genellikle ücretsiz veya çok cüzi ücretlerle sunulan uygulamalardır. Bu tür girişimler, yaygın kullanıcı tabanına ulaşma potansiyeli taşısalar da, temel teknolojik bir atılım veya karmaşık algoritmalara dayanmazlar.
B. Kısmen inovatif, teknolojiyle harmanlanmış veya lokalize edilmiş çözümler: Belirli bir problemi çözmek amacıyla birden fazla teknolojik bileşeni bir araya getirerek daha kapsamlı yapılar sunarlar. Globalde başarılı olmuş iş modellerinin yerel pazara uyarlanması (örneğin Open Banking çözümleri), bu grubun tipik örneklerindendir.
C. Donanım veya yazılım temelli derin teknoloji girişimleri: IoT, yapay zeka, otonom sistemler, gömülü yazılım, algoritmik trading gibi yüksek teknoloji içeren çözümleri kapsar. Özgün, radikal ve yüksek katma değerli işler bu kategoridedir.
Yatırımcılar genellikle 3 ila 10 kat geri dönüş hedefiyle bu girişimlere yönelir. Ancak genetik, kuantum, yapay zeka gibi stratejik teknolojilere yapılan erken dönem yatırımların istisnai çarpanlarla geri döndüğünü artık net olarak görüyoruz. Fintech tarafında yalnızca kart ve ödeme sistemleri değil, algoritmik trade, açık bankacılık, sosyal yatırım ve tokenizasyon gibi yeni nesil modeller çok yüksek potansiyele sahip.
Bir yatırımcı ve teknoloji kurucusu olarak, sizi yeni bir fikirde en çok etkileyen şey nedir?
Yeni bir fikirle karşılaştığımda beni en çok etkileyen unsur, kurucu ekipteki zihinsel yapı ve dayanıklılıktır. Girişimciler genellikle kendi fikirlerine karşı güçlü bir bağlılık geliştirirler; bu, motive edici olmasının yanı sıra, potansiyel riskler de barındıran bir durumdur. Çünkü bir fikir prototip aşamasında defalarca yeniden şekillendirilecek, iş modeli dönüşecek ve sürekli adaptasyon gerektirecektir. Bu dinamik sürece uyum sağlayamayan girişimciler ne yazık ki çok hızlı bir şekilde tökezleyebilirler.
Startup kurmak, bir NBA takımında oynamak gibidir; hızlı oyun, güçlü bir kadro ve sürekli adaptasyon yeteneği gerektirir. Bir takımda koçtan daha fazla maaş alan oyuncular olması bile olağan karşılanabilir, zira kritik olan, tüm takımın ortak bir amaç doğrultusunda kenetlenmiş olmasıdır. Ayrıca, yatırım sadece finansal sermaye girişi değil; aynı zamanda bir kültürdür, hesap verebilirlik disiplinidir ve büyümenin temel tetikleyicisidir.
Ayrıca, bugünlerde “solo founder” (tek kuruculu startup) kavramı oldukça gündemde. Yıllar önce “az adamla çok iş yapmanın yolunu bulmalıyız” dediğimde epey olumsuz yorumlar almıştım. Aslında, benim inancım, tek kişilik şirketlerden ziyade, daha az ama öz çekirdek ekiplerin, tamamen Yapay Zeka (AI) araçları destekli yapılarla önümüzdeki dönemde çok büyük işlere imza atacağı yönündedir. Zira girişimcilik zor zanaattır, tek başına ise çok daha zor bir zanaattır.
Yatırım kararı alırken, yalnızca fikrin potansiyelini veya pazar büyüklüğünü değil; ekibin bu dinamik yapıya uygunluğunu, esnekliklerini ve kriz yönetimi becerilerini de detaylıca değerlendiririm. Bunları sözlü olarak ifade etmek kolay olsa da, sahada kritik kararları alabilmek gerçekten çok zordur.
Bugüne kadar yedi farklı fona Sınırlı Ortak (LP – Limited Partner) olarak katıldım ve her biri bana farklı deneyimler sundu. Hatta Sylvester Stallone ile ortak olduğum bir startup maceram bile oldu! Bu yolculukta her yatırımın mutlak başarıya ulaşması beklenmez, ancak içlerinden birkaçının bile büyük bir başarıya imza atarsa, tüm denklemi değiştirebileceğini bilmemiz gerekir.
Bugünün teknoloji birikimiyle gelecekte hangi iş modelleri öne çıkacak?
Yapay zekâ bugün bir trend değil, artık kalıcı bir dönüşüm aracıdır. Ancak hâlâ işin yüzeyindeyiz. Gerçek AI devrimi, veriyi doğru kullanan şirketlerle başlayacak. Verisiz yapay zekâ anlamsızdır. Bu yüzden Verimizi yönetmeyi ve “veri israfı” kavramını ciddiyetle ele almak zorundayız.
Kısa vadede yapay zekâ destekli operasyonel verimlilik sağlayan şirketler öne çıkacak. Orta vadede kendi kendine karar verebilen elektronik şirketler doğacak. Lojistikten muhasebeye, pazarlamadan müşteri hizmetlerine kadar birçok süreç otonomlaşacak.
Uzun vadede ise genetik, kuantum bilişim, yapay zekâ algoritmaları, tarım ve su teknolojileri gibi alanlar ciddi potansiyel taşıyor. Edge computing(uç bilişim) ve sensör tabanlı karar alma mekanizmaları, geleceğin altyapı taşları olacak.
Tüm bu teknolojiler arasında sizce en dönüştürücü olan hangisi?
Hepsi birbirini tamamlıyor. Ama önceliklendirecek olursam:
Yapay zekâ destekli otomasyon bugün en hızlı etki yaratan alan.
İkinci sırada ise API ekonomisi geliyor. Sistemlerin birbiriyle konuşması, entegrasyonun düşük maliyetle ve kolay yapılabilmesi, yeni iş modellerinin kapısını açıyor.
Bugün sosyal medya fenomenlerinin sesini API aracılığıyla platformlara açtığı bir dünyadayız. Yarın kendi “dijital API kimliğimizle” dijital ekonominin parçası olacağız.
Genç girişimcilere teknoloji yatırımları ve kariyerleri alanında neler tavsiye edersiniz?
Ben gençlere özellikle temel bilimler altyapısı edinmelerini öneriyorum. Üzerine yazılım ve donanım bilgisi koyabilirlerse, mezun olduklarında birkaç “altın bileziğe” sahip olurlar.
Üniversite okuma okuyanlar ve bu şansı elde edemeyenler için ise mühendislik düşüncesi, finans okuryazarlığı, yapay zekâ okur-yazarlığını mutlaka geliştirmeliler. Bu kombinasyon, hem bireysel gelişim hem girişimcilik açısından büyük fark yaratacaktır.
Ve son bir şey:
Kendinize inanın, 25 saat çalışmayı göze alın.
Çünkü artık ekmek aslanın ağzında değil, midesinde.